Distopyalar, gelecekte ya da boyutta bir dünyada, baskıcı, totaliter, ya da yozlaşmış bir toplumun betimlendiği edebi bir türdür. Distopik ürünlerde genellikle insanların özgürlüklerinin sertifikalandırıldığı, toplumsal düzeninin çarpık ve adaletsiz olduğu, teknoloji ya da yönetimin biçimlerinin insanların kontrol altında tutulması için odanın karanlık bir dünya tasviri yapılır. Toplumsal, Halk adına yapılan rejimlerin düzensizliğinin, başlı başına temelsiz ve işlevsel bir faydasının olamayacağı , devletin, yönetim biçiminin halk üzerinde ters orantılı nüfuz oluşturduğu konuları ele alan distopyalar, halk için bir dik duruş aynı zamanda ileriki kuşaklar adına bir uyarı niteliğindedir. Bu doğrultuda yazılan onlarca distopik eserin otoriter yöneticiler tarafından yakıldığı, yok edildiği de kaçınılmaz olmuştur. Kitaplar, cehalete yenik düşmeyen, düşmek istenmeyen, bastırılmaya çalışılan her bir düşünce ve fikri ölümsüzleştirmek adına en kesin yoldur; çünkü sözcükler daima çarpıcı ve vuruculuğu ile ayaklandırır. Duruş, güç ve sağlıklı fikirlerin doğuşu açısından birer ayna rolündedir.
George Orwell’in yazmış olduğu 1984 distopyalar için verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Bugünden baktığımızda 1984’te anlatılan dünya hem kasvetli bir cehennem gibi belirsiz ve uzak, hem de hayatımızın çarpıcı bir yansıması gibi görünür bize. Kitabın pek çok ülkede lise müfredatına bile girmesinin, siyasi tartışmaların parçası haline gelmesinin sebebi budur belki de. İlk okuduğumdan beri kafamı kurcalayan bir sorudur: “George Orwell 1984’ü neden yazdı?” Bu sorunun çok kısa bir cevabı yok. En başta, kitabın yazıldığı İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ruh halinin anlaşılması gerekiyor. İnsanlığın ilerlemesinin ve teknolojinin her şeyi çözeceğine yönelik modernist inancın ve geleceğe dair umudun yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşanan büyük felaketlerle darbe üzerine darbe aldığı bir dönemin ürünüdür 1984.
Bu dönemde akla duyulan güven sarsılmış, entelektüellerin rolü propagandacılığa indirgenmiş, pozitif bilimler milyonları yok eden silahlar üretmeye adanmış, medeniyetin kalbi sayılan yerlerde ırkçılık ve faşizm hakim olmuştu.
Orwell’e göre sanat politiktir. Sanat yoluyla insanlığa daha güzel bir dünya hayalinin ulaştırılabileceğini düşünür, ama bir sanat eserinin değerinin yaratıcısının siyasi görüşlerine göre saptanmasına daima karşı çıkmıştır. Bunun izlerini gerek romanlarında, gerekse denemelerinde görmek mümkündür. Özellikle son iki romanı olan Hayvan Çiftli ve 1984’te, Jonathan Swift’in izinden giderek siyasi fikirlerini hiciv ve kara mizahı yoluyla okurlarına ulaştırmaya çalışmıştır. 1984’teki dehşet verici dünyaya, binalar arasında gezen helikopterlere, her eve yerleştirilmiş telekranlara, “iki Dakikalık nefret” e, gizli örgüt yeminlerine, geçmişin değiştirilmesine biraz bu gözle bakmak gerekir. O halde Orwell’in romanı bir yandan umutsuzluğun ve kötümserliğin, hayal kırıklığının ürünüyken, diğer yandan da bir uyarıdır. Yazar bütün dünyada totaliter rejimlerin hakim olması halinde nasıl bir cehennemde yaşayacağımızı göstermek ister. Aynı zamanda tıpkı Sovyetler Birliği ve Almanya’da olduğu gibi baskıcı yönetimlerin hiçbir iktidar boşluğu bırakmadığına, muhalefetin ya da rakiplerin doğmasına bile izin vermediğine, o yüzden bu rejimlerin daha egemenliğini kurmadan demokratik mücadeleyle engellenmesi gerektiğine, bir kez egemen olurlarsa onları devirmenin çok zor olacağına da işaret etmektedir. Bu nedenle romanında yarattığı atmosfer, bireysel özgürlüğün, kendini soyutlayarak aklıselim sınırları içinde kalmanın, kısacası bu baskı ortamında tek başına mücadele eden rejimin olanaksızlığını vurgular. Dostluk, samimiyet, dayanışma, âşk gibi duyguların bu tür rejimlere karşı en büyük tehdit olduğunu göstermeyi de ihmal etmez.
Sonuç olarak Orwell’in uyarısı bugün de güncelliğini koruyor. Teknolojinin her geçen gün hayatımızın daha büyük bir parçası haline geldiği bu çağda, ‘büyük biraderin’ farklı formlarda yeniden ortaya çıkabileceği ihtimali, eserin yoğunluğunu her daim diri tutmakta. 1984 , edebi açıdan büyüleyici olduğu kadar geniş bir coğrafyayla de insanlığa seslenen, özgürlüğün değeri ve totalliterliğin tehlikelerini gözlerin önünde seren bir başyapıttır. Orwell bu karanlık dünyada, gelecekte özgür düşüncenin temel ailesi ve baskılara karşı durmamız için bir yol oyuncusu olarak daim hatırlanacaktır.
Kaynakça : İş Bankası Kültür Yayınları’nın Modern klasikler Dizisi – 163 : George Orwell – 1984 (syf. Çevirmen Önsözü)