Canlı Merkezli Yaşam İle İnsan Merkezli Yaşamın Farkları

AktüelFelsefe

Canlı merkezli yaşamda bakteriden virüslere, termitlerden karıncalara ve fillere kadar uzanan geniş yelpazede, her tür oluşuma verilecek değer için o canlı türünün kendisi üzerinden hareket edilirken insan merkezli yaşamda, tek bir türün baskın söylemleri üzerinden hareket edilerek diğer türlere değer verilir. 

Virüsler canlı birimler olarak adlandırılmazlar ve çoğalmak için canlı bir hücreye ihtiyaç duyarlar. Ayrıca yerleştiği bir organizmaya farklı şekillerde ve derecelerde zarar verebilmektedir. Bakteriler ise hücre sınıfına dahil edilirler. Bazı bakteri türleri organizma için fayda sağlasa da bazı bakteri türleri organizma için zararlı olabilmektedir. 

Bakteri ve virüsler, farklı canlı türlerinin oluşması için organizmaların çeşitliliğini ve farklılığını belirleyecek olan özelleşmiş DNA ve RNA’nın oluşumunu sağlayan nükleotid dizilimlerini farklılaştırarak mutasyonun ortaya çıkmasını da sağlarlar. Bu sayede yeni türler ortaya çıkar ya da türün içerisindeki bireyler farklılaşır.

 Bakteriler her ne kadar canlı yaşamın oluşmasını sağlayan birimler olarak düşünülse de virüslerin canlı yaşamı başlatabilecek şekilde değişimlere de uğrayabilmesi de söz konusu olabilir. Bir bakteri ya da bir virüsün değeri, canlı yaşamı başlatacak şekilde farklılaşmaya ve değişime uğrayabilmeleridir.

 Her canlı türü içerisinde bulunduğu yapıyı dönüştürür ve kendi varoluşu için uygun bir ortamın oluşmasını sağlar. Herhangi bir organizma(insan gibi)nın bu türden davranışı, bakteri ve virüslerin karakteristik davranışlarının kompleks bir yapı olan organizmadaki yansımasıyla ortaya çıkmıştır. 

Doğayı dönüştüren her bir tür, simbiyotik ilişki kurduğu türlerin yaşamlarını sürdürmesini sağlarken bu ilişkinin dışında kalacak türlerin yok olmasını sağlayacak davranışsal faaliyet alanları ortaya çıkartır. Simbiyotik ilişki kurulduğunda; 

1-Baskın olan tür kontrolü ele alır.

2-Bazı türler arasında karşılıklı güç dengesi sağlanır. 

Her tür çoğalma içgüdüsüyle (bu davranış biçimi atom altı parçacıkların hareketsel tarzlarından kaynaklanmaktadır) hareket ettiği için doğada çatışma alanı ortaya çıkar ve bu çatışmanın sonucunda farklı simbiyotik ilişkiler ortaya çıkar ama bu ilişki biçimleri dışında kalanlar simbiyotik ilişki kurmuş olan türlerin tehditkar tutumlarıyla yok olurlar. 

İnsan popülasyonundaki artışla artan ihtiyaçlar için getirilen çözümler, insanın etki alanını genişlettiğinde ve doğa üzerinde etkin bir güç olmaya başladığında kaçınılmaz şekilde zorunlu olarak insanın yok etme kapasitesinde de artışa neden olacaktırCharles Darwin’in de söylediği gibi “Doğa, bir savaş alanıdır”. 

Bu yüzden doğada var olan türlerden hiçbiri canlı merkezli bir düşünceyle hareket edemez. Canlı merkezli bir yaklaşım sergilemek için doğayı bir bütün olarak ele alarak doğa içerisinde var olan her bir türün doğanın bütünlüğünü nasıl sağladığına bağlı olarak da türlerin belirli alanlara yerleşmesi ve sınırlanması gerekmektedir. 

Canlı merkezli bir yaklaşım sergileme bu şekilde mümkün olur. Çoğalarak ilerlemenin önüne geçilerek tür için belirli bir sınır oluşturulduğunda ortaya çıkacak zarar çok daha düşük seviyelere çekilebilir. Her bir türün çoğalma içgüdüsüne sahip olduğu düşünülürse bu yaklaşımla hareket etmenin mümkün olmadığı anlaşılacaktır. 

Salt akıldan yola çıkılarak düzen verme kavramının ortaya çıkartıldığı düşünülürse canlı merkezli bir yaklaşımı da yalnızca aşkın olanın denetleyerek düzenleyebileceği ve aşkın bir varlık olmadığı için her tür, türcü davranış içerisinde hareket edecek ve baskın olan tür doğanın yönelimini belirleyecektir.

Bu belirleyicilik, bir düzene doğru yönelim değil kaotik bir ortamın genişleyerek ilerlemesidir. İnsanın bir sinir sistemine sahip olması ve aklını kullanmasının sonucunda üretken olması, insanın doğadan aşkın  bir varlıkla ilişkisinin kanıtı değildir. İnsan, doğadaki varoluş sürecindeki ilk halini unuttuğu ya da tam olarak kavrayamadığı için kendini farklılaştıran nitelikleri üzerinden aşkın olana yönelerek doğayı dönüştürmesini haklılandırmıştır.

 Evrim mekanizmasını delorizasyon süreci ortaya çıkartır ve sürekliliğini sağlar. Delorizasyon süreci; bir sistem içerisinde yer alan parçacıkların içerisinde yer aldığı atom ve atomların oluşturduğu atomik bağlar tarafından ortak kullanımı sonucunda her bir birimin bozuluma uğrayarak yeni bir yapı inşaa etmesidir. 

Delorizasyon süreci, entropi yasasının parçacık düzeyinde tersinir ve tersinmez tepkimelerinin bir sonucudur. Tersinir ve tersinmez tepkimeler de atom altı parçacıkların elektromanyetik alan ve güçlü nükleer kuvvetin etkisinde kaldığında ortaya çıkan bir sonuçtur. 

Tersinir ve tersinmez tepkimeler, parçacıkların bir birim oluşturmak için açık ve kapalı sistemler oluşturmasıdır. Atom ve atomik bağlar da bu şekilde ortaya çıkmış en küçük birimlerdir ve bu birimlerin en küçük bileşenleri elektron ve kuark parçacıklarıdır. 

Tüm canlı-cansız varlıklar delorizasyon süreci içerisindeki bozulumlardan ortaya çıkmış ve insan bu süreç içerisinde varlık alanında ortaya çıkmış basit bir varlıktır. Her türün ve birimin doğa içerisinde farklı özellikleriyle doğaya farklı şekillerde katkısı vardır.

Örneğin; bir an için tüm virüslerin ve bakterilerin ortadan kalktığını hayal edelim. Doğadaki dönüşümü sağlayacak yeni türler ortaya çıkmayacak ve türler kendi sürekliliğini sağlayamayacaktır. Bu gerçekleşen olayla Dünya üzerinde bir yaşam olmayacak ve Dünya’da canlı yaşam tamamen ortadan kalkacaktır. 

İnsan, her bir birimin ya da türün kendi içerisinde özelleşmiş bir şekilde doğaya olan katkısını düşünerek hareket etmeli ama bu hareket biçimiyle kendisine zarar verecek olan birim ya da türlere karşı önlem almayacağı anlamına da gelmemelidir. 

Örneğin bir kurt kendisi ve doğa için özel olabilir ama hareketsiz bir şekilde bekleyerek kurdun beni öldürmesine de izin vermem pek mantıklı bir söylem biçimi değildir. İnsan, kendi türünün doğanın sahibi olmadığını anladığı zaman türcü yaklaşım tarzından uzaklaşabilir ve doğaya verdiği zararı daha düşük seviyelere çekebilir. 

Yazar: Aydınlanmış Cahil

Tags: anasayfa, canlı merkezli yaşam, Felsefe, İnsan, insan merkezli yaşam

You May Also Like

Patlayıcı Kişilik: Bombardıman Böceği
Hayvanların Felsefe Tarihindeki Yeri