Mimar Sinan’ın İstanbul’un iki ucuna yaptığı iki cami ve sırları;
Mihr-ü Mah (güneş ve ay)
Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultanla olan eşsiz aşkının meyvesi kızına Mihrimah adını vermiştir. Mihrimah Sultan on yedisine bastığında kendisi ile evlenmek isteyen iki kişi vardır. Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa ve Mimar Sinan. Padişah kızını Rüstem Paşa‘ya verir. Sinan o zamanlar elli yaşındadır ve evlidir, saray sultanlarının ikinci eş olarak evlenmesi uygun değildir. Sinan çok sevdiği, aşık olduğu sultanına kavuşamaz, onu kalbine gömer, Mihrimah’a olan aşkını eşsiz güzellikteki eserlerine yansıtır.
Mimar Sinan Sadrazam Rüstem Paşa’nın eşi Mihrimah Sultan için önce Üsküdar’da bir külliye içindeki Mihrimah Sultan Camiini inşa eder. Sinan camiyi 1540-1548 yılları arasında tamamlar. Bu cami sanki etekleri yerleri süpüren bir kadının silüetini veya bir kuşun silüetini andırır. Bu eser Mimar Sinan’ın erken dönem eserlerindendir. Külliyenin diğer bölümlerinin çoğu günümüze ulaşmamıştır. Sıbyan mektebi ve aileye ait türbeler günümüze ulasmıştır.
Mimarbaşı Sinan daha sonra Mihrimah Sultan için bir cami daha yapmıştır. Mihrimah Sultan yapılacak caminin yerini Mimar Sinan’ın seçmesini istemiştir. Cami 1562-1565 yılları arasında İstanbul’un altıncı tepesinin üzerine, yani Edirnekapı’ya, Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinin şehre giriş yaptığı önemli bir noktaya yapılmıştır. Aynı zamanda cami Üsküdar’daki caminin tam karşısındadır. İstanbul’da ilk ezan Üsküdar’da son ezan Edirnekapı’da okunmaktadır. Edirnekapı Camii’de bir külliye içinde yer almaktadır. Mimar Sinan’ın eserleri arasında önemli bir yere sahiptir.
Üsküdar’daki caminin çift minareli Edirnekapı’dakinin tek minareli olmasının mimarbaşının kendi yalnızlığını ifade ettiğini söyleyenler de olmuştur.
Sinan eserlerinde devletin hiyerarşik düzenini yansıtmıştır. Bu iki caminin de bir padişaha değil padişah ailesinden birine ait olduğunu taşlarla anlatabilmiştir. Mimar Sinan camileri yapmak için karşılıklı özel iki noktayı seçmiş, yer konusunda müthiş bir hesaplama yapmıştır. Senenin belli dönemlerinde güneş yani “Mihr” tam Edirnekapı’daki caminin tek minaresi üstünden batarken, ay yani “Mah” Üsküdar’daki caminin iki minaresi arasından doğuyor.
Mimar Sinan camilerini yaptığı bu iki noktayı sevdiği ama kavuşamadığı kalbindeki kadının adını her daim yaşatacak bir şekilde seçmiş olabilir mi biz bilemeyiz. Ancak çok özel bir hesaplama olduğu ortadadır. Böylesine zarif bir anlatım ancak Mimar Sinan gibi bir ustaya yakışır.
Necip Fazıl Kısakürek’in Canım İstanbul şiirinde dediği gibi “Ay ve Güneş ezelden iki İstanbul’ludur”. İstanbul kim bilir daha nice nice özel aşklara şahit olmuştur.