Felsefe

Mevrus Günah Kavramına Kierkegaard’çı Bakış

Paylaş

Mevrus Günah Nedir?

Mevrus Günah kavramı nesilden nesile aktarılan günahkarlığa ilişkin bir kavramdır. Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’ın kaygı üzerine yaptığı çalışmaların temelinde mevrus günah kavramı vardır. Kitab-ı Mukaddes’in Eski Ahit kısmında, “Yaratılış” ve “İnsanın Günahı” bölümünde geçen anlatılardan ortaya çıkar.

1 RAB: “Tanrı Âdem’i topraktan yarattı” (…) “Böylece Âdem yaşayan varlık oldu.”

17 RAB: “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”

21 RAB: “Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.”

22 RAB: “Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi.” (Yaratılış, 2: 1-22)

Bu anlatıya göre ilk insan topraktan yaratılan Âdem’dir. Havva da Âdem’in kaburga kemiklerinden Âdem’e eş olarak yaratılmıştır. Cennete doğan Âdem ve Havva’ya Tanrı’nın tembihlediği tek şey ise ‘meyvesinin yenmesini istemediği ağaçtan meyvenin yenmemesi’dir.

4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,

5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

6 Kadın (…) Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.

7 İkisinin de gözleri açıldı.

11 RAB Tanrı, (…) “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”

12 Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.

13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.

22 Sonra, “Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.”

23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı.

24 Onu kovdu. (İnsanın Günahı, 3: 1-24)

Ancak Âdem Havva’ya, Havva da yılana uyarak yasaklı olan ağacın meyvesini yemişlerdir. Bunun sonucunda Âdem ve Havva işledikleri günah sonucu cennetten lanetlenerek gönderilirler ve ardından nitel bir sıçrama ile Düşüş gerçekleşir. Hülasa ilk insan Âdem ile beraber günah yeryüzüne iner ve dolayısıyla insanlık da bu vesileyle günahkâr olarak doğar. Âdem’in günahı mevrus günah olarak aktarılarak devam eder.

Mevrus Günah

Düşüş’ün ise iki sonucu olmuştur. Günah yeryüzüne inmiş ve cinsellik ortaya çıkmıştır. Bunların biri diğerinden ayrılamaz ve insanın ilk durumunu göstermek açısından büyük önem arz eder. Günah olmadan cinsellik, cinsellik olmadan da tarih olmaz. Günah yeryüzüne zorunlulukla gelmiş olsaydı (ki bu bir çelişki yaratırdı) kaygının yeri olmazdı. Nitekim kaygı da yeryüzüne özgür irade ile gelmiş olsaydı ondan da söz edilemezdi zira kaygı; ne zorunluluğa ne de özgürlüğe ait bir kategoridir. Kaygının zorunluluk ve özgürlüğe ait muğlaklığını Kierkegaard şöyle dile getirir:

“Kaygı, karmakarışık bir özgürlüktür; özgürlük, özgür değil, çarşafa dolanmıştır, ama zorunlukla değil, kendisiyle.”

Mevrus Günah Kavramı Üzerine Tarihi Yaklaşımlar

Kierkegaard, “Mevrus Günah” üzerine tarihi yaklaşımları sıralayarak konuya dair girizgâhı yapar. Katolik, Ahitçi Dogmatik, Protestan, Yunan Kilisesi gibi Hristiyanlığın farklı inanç biçimine sahip olanlar ve Tertullian, Augustinus gibi düşünürler tarafından “Mevrus Günah”, farklı isimlendirmeler ve açıklamalarla yer bulmuştur. Örneğin Tertullian; “Mevrus Günah” kavramından “kökenin erdemsizliği” olarak bahsederken Augustinus ise “ilk günah” olarak bahsetmiştir. Kierkegaard konuya dair farklı perspektifteki düşüncelere yer verirken neden yanlış olduklarını da izah etmeyi ihmal etmemiştir. Bunun ardından söz konusu Âdem ve Mevrus Günah’a dair kendi bahsini şöyle dile getirir:

“Âdem’i anlatıp Mevrus Günah hakkında bir şey söylemeyen ya da Mevrus Günah’ı anlatıp Âdem’e ilişmeyen açıklamaların da bir yararı yoktur.”

Âdem ilk insandır. Kierkegaard onunla ilişki kurmamızın nedeninin ne estetik güzellik kaygısı, ne Âdem’in sorumluluklarından dolayı düştüğü boşluktan kurtarmanın verdiği ruh yüceliği olduğunu söyler. Acıyı paylaşmaktan duyulan kendinden geçme hali de değildir. Takvaya teslimiyet de değildir, zorunluluk sonucu duyulan merhamet hissi de. Biz onunla düşünce yoluyla ilişki kurarız. Şu sözlerle ilişkinin bahsini açımlar:

“Âdem insan türünden varoluşsal olarak farklı değildir. (…) O kendi ve insan türünün kendisidir: Âdem’i açıklayan her şey insan türünü de açıklayacaktır, insan türünü açıklayan her şey de Âdem’i.”

Böylelikle, insan türünün tamamı bireyden pay aldığı gibi, birey de türün tamamından pay alır. Birey; her an, hem kendi hem de türün kendisidir. Her birey varoluşu dolayısıyla kendi tarihine bağlı olduğu kadar başkalarının da tarihine bağlıdır. Bu yüzdendir ki hiçbir birey türün tarihine kayıtsız kalamayacağı gibi tür de kimsenin tarihine kayıtsız kalamaz. Türün tarihi ilerlediği müddetçe birey de sürekli yeniden başlamak durumunda kalır. “Çünkü aynı anda hem türün kendisi, hem de türün tarihidir.”

Yazar: Cenk Demirkıran

Tags: , ,
Malcolm X Hayatı ve Suikastı
Süper Dişi Nedir? Triple X Sendromu

En Çok Okunan

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Menü