Felsefe

Jean-Jacques Rousseau Dil Üzerine

Paylaş

Dil (Konuşma, Düşünme Edimleri) Üzerine 

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı; İnsanlar, doğal durumda içgüdüsel olarak, yardım istemek ve çekilen şiddetli acı sonrası sesler çıkartarak iletişim kuruyordu. Jean-Jacques, bu davranış biçimini ‘doğanın çığlığı’ olarak tanımlıyor. İnsanlar, düşünce biçimi gelişmeye ve içerisinde bulunduğu durumda çevresiyle ilişkileri genişlemeye başladığı zaman dilin ortaya çıkmasını sağlayacak davranış biçimi geliştirdi.

“…Şu halde insanlar gözle görülebilir ve hareketli nesneleri işaretle, kulağa çarpan şeyleri de taklitli seslerle anlatırlardı.” (Rousseau, 2009, 111-112) 

İşaretlerle nesneleri göstermenin her zaman etkili olmaması yüzünden zamanla işaretlerin yerini de sesler almaya başlamıştır. İnsanlar, doğal durumda nesneleri tanımlarken özel isimler kullanırlardı ve bu özel isimlerden fiil ve isim, özne ve yüklem ayrımı yapmaya başladıktan sonra kullanmaya başladıkları cümlelerde, yalnızca yaşadıkları anı anlatırlardı. Çünkü ihtiyaçları çok azdı ve bu yüzden yalnızca yaşadıkları anı düşünerek söylem biçimi geliştirebilirlerdi. 

Soyut düşünce biçiminin gelişmediğini ve bu yüzden sıfatların çok sonradan kullanılmaya başlanacağını belirtir. Nesneler arasındaki farkları öğrenmeye başladıktan sonra isimler ve bu isimlerle ortaya çıkardıkları tanımlamalar genişlemeye başladı. İnsanlar, yan cümleleri birbirine bağlayarak hayvanlardan farklı olarak kendi dilini ortaya çıkartabilmiştir.

Yan cümleler, birbirine benzer görünen nesneler arasındaki farkın ortaya çıkarılmasıyla ortaya çıkmıştır. Doğal durumda ihtiyaçları az olduğu için insan’ın, sahip olduğu bilginin de az olduğunu ve ihtiyaçların artmasına bağlı olarak genişleyen ilişkilerle dilin de gelişmeye ve genişlemeye başladığını belirtir. 

“İnsan, doğa halinde yaşamak için gereken her şeye, içgüdüsel olarak sahipti; toplumda yaşamak için gerekli olanlara ise ancak işlenmiş bir akılda sahip olabilir.” (Rousseau, 2009, 117) 

Sivil insan, ahlaki edimlerini dilin gelişiminin sonucunda aklın ön planda olmasıyla kazanmıştır. Erdemli olma, ‘iyi’ ya da ‘kötü’ gibi kavramlar, sivil insan’ın yaşantısında geçerlidir. Bu yüzden doğal durumda olan insan için kötü tanımlamasının yanlış olduğunu belirterek Hobbes’u eleştirir. 

Hobbes gibi insanın -iyilikten hiç haberi olmadığı için- doğal olarak kötü, erdemi bilmediği için ahlaksız olduğu, hemcinslerine borçlu olmadığına inandığı hizmetleri onlardan daima esirgediği; gereksindiği şeylere haklı olarak hak iddia etmesine bağlı olarak kendisini delicesine bütün evrenin biricik sahibi sandığı sonucuna varmalıyım… Hobbes, vahşi insanları hukukçularımızın iddia ettiği gibi akıllarını kullanmaktan alıkoyan nedenin, aynı zamanda kendi yetilerini gene kendisinin iddia ettiği gibi kötüye kullanmalarını önlediğini görmedi. Vahşilerin, iyi olmanın anlamını bilmedikleri için kötü olmadıkları bile söylenebilir. Çünkü onların kötülük yapmasını önleyen şey bilgilerin gelişmesi ya da kanunların koyduğu fren değil, tutkuların yatışması ve kötülüğün bilinmemesidir.” (Rousseau, 2009, 117-119) 

İhtiyaçların ve ilişkilerin sonucunda gelişen dil, düşünce ve aklın ön planda yer almasına bağlı olarak kazanılan ahlaki edimlerle insan, geçmiş ve gelecek kaygısına bağlı olarak tutku ve arzularının peşinde koşmaya başladığını belirtir. Bu yüzden kötülük ya da iyilik gibi kavramların sivil insan için geçerli olduğu yerde doğal durumdaki insan’ın sahip olmadığı bir bilgi üzerinden yargılanamayacağını belirtir. 

Yazar: Aydınlanmış Cahil

Kaynak:

Rousseau, Jean-JacquesEmile “bir çocuk büyüyor”. çev. Ülkü Akagündüz. İstanbul: Sesli Kitaplar Yayıncılık, 2009.  

Tags: , , ,
Patios de Córdoba Festivali Nedir?
Cam Sıvı Mı Yoksa Katı Mı?

En Çok Okunan

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Menü