Adaletin Bu Mu Melancholia?

FilmKültür Sanat

Melancholia (2011) İncelemesi

Çatışmaların en ilkel olanı kapınızı çaldığında ne yaparsınız? Doğayla olan çatışmamız kaçınamayacağınız bir şekilde önünüzde belirdiğinde… Anti-christ’ta konu edilen yaratım süreci Melancholia’da tarihsel olarak biraz daha ileri taşınıyor ve Tanrı’nın bizi terk ettiği bu gezegendeki mücadelelerimiz işleniyor sanki; doğayla olan, diğer insanlarla olan, dinle olan ve en az bunlar kadar önemli kendimizle olan…  

Justine hastalık derecesinde histerik bir gelin adayıdır, kız kardeşi Claire düğünü adeti olduğu üzere mahvetmemesi için kendisine yalvarır ama olması gereken olacaktır. Justine daha en başından beri bunun sinyallerini vermekte, kendisinin insanın zihninde karşı koyamayacağı bazı dürtülerden olduğunu temsil ettiğini göstermektedir sanki. O yürüyen bir hayalet olarak dini umursamaz, aileyi umursamaz, toplumu umursamaz…

Onun işi büyük felaketleri kollamaktır, iyilik ve kötülük dengesinde bir o yana bir bu yana yalpalamaktır. Onun işi soyut olan her şeyledir. Katı ve elle tutulabilen hiç bir şeyin gözünde bir önemi yoktur. Söyleyelim aradan çıksın; Kirsten Dunst da bu iş için biçilmiş kaftandır gerçekten de. O boşvermişlik başka hangi oyuncunun doğal yüz ifadesinde öyle buz gibi görünür, bulamadım. 

Eniştesi ve yeğeni her gün yaklaşmakta olan gezegen Melancholia’yı gözlemler ve rapor verirler. Tahmin edeceğiniz gibi bu raporlar Justine için bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü bilim de yaklaşan felaketler karşısında çaresizdir. O, ancak tasvir eder, söyler. Corona salgınından örnek verelim: Bilim içinizi rahatlatıyor mu zaten oldukça kötü bir tablo çizen olay karşısında? Hayır rahatlatmaz, çünkü soğuktur, kaç kişi ölmüştür onu söyler, ellerinizi yıkamanızı söyler. Ama size dayanma gücü vermez.

İçinize bir damla ferahlık veren yanında bulunmaktan hoşnut olduğunuz insanlardır, onlarla geçirmek istediğiniz anların bir hayalidir, cennete gitme arzunuzdur, peygamberinizin başından geçen hüzünlü bir hikayedir. 

Göründüğünden daha karamsar olan Claire ise karakterler arası bir iletken görevindedir sanki, bir moderatör. Ondan ona mesajlar taşır, yapılması gerekenleri kestirmeye çalışır, yeri gelince tartışır ve her zaman da seyirci olur. Kocasının intiharını da seyreder duygusuzca, kız kardeşinin nehrin kenarında çırılçıplak soyunup mastrübasyon yapmasını da-işte insanın yıkıma olan tutkusunun temsili, insanlığın sonunu zevk alarak izlemek-  

Bir de çocuğun gözünden bakalım, çocuklar her zaman sınırsız hayal gücüyle bağdaştırılır. Onlar beğendikleri yetişkinleri göklere çıkarır, hoşlanmadıklarını ise yerin dibine sokarlar zihinlerinde. Justine teyzesine Çelikkıran teyze demektedir çocuk. Onun kayıtsızlığı her şeyden güçlüdür mü demektir bu? Babasıyla yaptığı gözlemler sırasında gezegenin Dünya’ya olan uzaklığını ölçen bir alet yapar. Bu aletle annesini teselli ederler. Hayalgücü insana teselli olmaktadır bir anlamda. İşlerin iyiye gideceğini düşünüp mutlu olmaktır bu.  

Her şeyin bir sona geldiğini anladıklarındaysa kaçınılmaz olarak bir araya gelir bu üçlü, sonlarını el ele karşılarlar. İnsan doğanın felaketi karşısında iyi görünmektedir, kötü olan yaratımdır, yıkım değil… Doğadır kötücül olan, anlam veremeyeceğimiz şekilde üzerinde konumlandırıldığımız dünyadır, başka bir dünyanın gelip onu ve bizi yok etmesi ise ah vah edilecek bir olay değildir.

Buna kucak açmak bizim pasif isyanımızdır, teslim olmuşluğumuz değil. Çatışmamızın öyle yada böyle süreceğine hiç olmazsa bu düzenin bir mimarı varsa zihninde unutulmaz bir parıltı bırakacağına işarettir, bizim hiç de kolay yenilir türden bir yemiş olmadığımıza… Kötücül olan biz değiliz varoluşumuzdur… 

 

 Yazar: Ahmet Yıldırım

Tags: anasayfa, film, İnceleme, Melancholia

You May Also Like

Optik Görüntü Sabitleyici (OIS) Nedir? 
Komodo Ejderleri Nasıl Avlanır?