Dünyada her zaman salgınlar meydana gelmiştir. Salgınlar insanlığın kaderini değiştirerek, tarihin akışını farklı bir yöne çevirmiştir. İnsan nüfusunun azalmasına ve siyasi değişikliklere neden olmuştur.
Kitab-ı Mukaddes’te salgınlar Tanrı’nın verdiği cezadır. “I.Samuel” bölümünde Filistinliler, Kutsal Sandığı’nı gasp edip, ele geçirdiklerinde onlara ağır cezalar getirir.1 Salgınlarla ilgili en ilginç kısım “Çıkış” bölümüdür.
Hitit Güneşi’ni tasvir eden Türkiye Cumhuriyeti posta pulları
Mısırlı savaş esirlerinin bulaşıcı hastalıkları Hititlere geçer. Hitit kralı II.Mursili’nin veba duası günümüze kadar gelmiştir.
2004 Birleşmiş Milletler ve 1927’de Yunanistan Posta İdaresi’nden çıkan Atina’daki eski yerleşim yerini gösteren pullar
Antik Yunan’ın en önemli şehir devletlerinde Atina’da ortaya çıkan veba salgını sonucunda birçok insan yaşamını kaybeder. M.Ö 431’de sonuçlanan Pelepones Savaşları sırasında erzağı azalan Atina’ya sevkiyat yapılırken, Pire limanına mal taşıyan gemi aynı zamanda insanlığı kıracak bir hastalığı da taşıyordu. Hastalık her ne kadar Atina Vebası olarak düşünülse de, büyük olasılıkla tifo veya tifüstü. Salgında yüz bine yakın insan hayatını kaybeder. Arka arkaya tekrarlayan salgın Atina’nın üstünlüğünü kaybetmesine neden olur. Atina bir daha eski parlak günlerine dönemez.
1973 yılına ait Belçika pulunda sağ taraftaki parada Aurelius görünüyor
Bir diğer önemli salgın Marcus Aurelius Antoninus döneminde Roma İmparatorluğu’nda baş gösteren veba salgınıdır. Bu salgın beş milyon kişinin ölümüyle Roma’nın çöküşüne giden bir adımdır. Tarihte önemli salgınlardan biri de Jüstinyen Vebası’dır. Prokopius’a göre 542’de Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen döneminde ortaya çıkar. Dünyanın her yerinden İstanbul’daki limanlara mal getiren gemiler hastalığın yayılması açısından önemlidir. Mısır’da ortaya çıkan hastalık deniz yoluyla şehre girer. Tahıl yüklü gemiler ile beraber gelen fareler vebanın taşıyıcılığını yapar. Üç yüz bin kişinin öldüğü bahsedilir.
Makedonya’da 2011’de tedavüle çıkan pulda Jüstinyen tasvir ediliyor.
Şehirde ölü gömecek yer kalmaz, Galata tarafında yer alan nöbetçi kuleleri, boş sarnıçlar tepeleme cesetlerle doludur. Bostanlara, bahçelere gömülen insanların haricinde birçoğu da denize atılır. Çürüyen cesetlerden çıkan kötü koku şehri kaplar. Bu insanların moralini daha da bozar. İnsanlar korktuğu için sokaklara çıkamaz. Yaşam adeta durur. Açlık ve kıtlık baş gösterir. İnsan kaybı yanı sıra ekonomik kayba da yol açan pandemiler sonucunda işler durma
noktasına gelir ve halk yoksullaşır. Bu hastalıkta ölümler aniden gerçekleşir. Kan ve iltihapla dolu şişlikler oluşur ve buna titreme, ateşlenme ve baş ağrısı eşlik eder. Hastalık kan ve iltihapla dolu koyu renkli şişliklerden dolayı “Kara Ölüm” olarak da anılır.
558’de bir büyük salgın daha yaşanır ve binlerce insanın ölümüne yol açar. 745’te batıdan gelen salgın çok yıkıcı olmuştur. Hastalığın sebebi olarak
ikona kırıcı günahkâr imparatorlar gösterilmiştir. Jüstinyen döneminde beş yüz bin olan şehir nüfusu VIII.yüzyıl sonlarında otuz bine kadar düşer.
1361-1362, 146-1417, 1420 yıllarında veba birçok insanın ölümüne neden olur. Pero Tafu Seyahatnamesi’nde 1437’de veba korkusuyla başka ülkelerden gelen gemilerin limana sokulması engellenmiş olduğunu öğreniyoruz.
1979’da yayınlanan Transkei’e ait pulda vebadan dolayı yakılıp, terk edilen evleri ve kaçan insanlar sembolize ediliyor.
Ortaçağda önemli bir salgın da cüzamdır. I.Haçlı Seferi sırasında Antakya’yı ele geçiren Haçlılar ile salgın ortaya çıkar. Diğer Haçlı Seferleri sırasında da salgınlar görülür. Kara Ölüm denilen veba Ortaçağ boyunca yaşanan en büyük felakettir.
Yeni Zelanda ve İsrail posta idarelerinin çıkarttığı Haçlı Ordusu’nu gösteren pullar
1402’de Yıldırım Bayezid ve Timur arasındaki savaşın yenilgisiyle Osmanlı ordusu dağılır. Ancak savaşın kötü sonuçları bununla bitmez. Savaş sonrası Anadolu’da hem kıtlık hem de veba ortaya çıkar. İstanbul’un fethinden iki sene sonra İstanbul’da tekrar veba salgını başlar.
1467’deki korkunç salgında da on binlerce insan ölür. 1468-1475 tarihleri arasında şehir veba tarafından kuşatılır. Salgınlar XVI.-XIX yüzyıllar arasında da devam eder.
Dualar yeterli olmayınca salgının bekâr odalarındaki ahlaksızlıklar ve hayat kadınları nedeniyle çıktığı düşünülür. Bekâr odaları yıkılır; eşyaları yağma edilir ve insanlar idam edilir. 1831’deki büyük salgında karantina kararı alınır ve uygulanır. Bir zamanlar savunma amaçlı kullanılan Kız Kulesi karantina hastanesine dönüştürülür. 1840 ve 1844’te yeniden salgın görülse de 1894’e kadar güçlü bir kolera pandemisi yaşanmadı. Halk arasında veba duaları ve özel hazırlanan muskalar yayılır.
İtalya posta idaresinden çıkan çeşitli Boccaccio pulları
Veba salgınları sona erdikten sonra Avrupa’da bu olaylar hiçbir zaman unutulmaz. Bu hastalık ile ilgili önemli eserlerden biri vebadan çok etkilenen Boccacio’nun Decameron adlı eserdir. Bu yapıt onu ünlü bir yazar yapar. Eserin girişinde veba çok iyi ve geniş bir şekilde tasvir edilir.
Bir diğer önemli eser Albert Camus’nün Cezayir’de başgösteren bir veba salgınında yaşamın anlamsızlığını sorguladığı Veba adlı romandır.
Monako Albert Camus pulunun deneme baskısı ve Fransa’da yayınlana ilk gün damgası
Ingmar Bergman’ın yönetmenliği yaptığı Yedinci Mühür adlı film de vebayı çok iyi anlatmaktadır.
Çeşitli ülkelerde yayınlanan Ingmar Bergman pulları
XIV.yüzyıl Avrupa’sında toplamda milyonlarca insanın ölümüne sebep olan veba salgını, insanların umutlarını yerle bir eder. Kiliseye sarılan insanlar orada aradıklarını bulamayınca, etkilenen psikolojilerinin sonucu artık yaşadıkları büyük acıları buldukları farklı yöntemlerle hafifletmeye çalışır ve ölüm dansı ortaya çıkar. 1874’te Fransız dahi Camille Saint-Saëns senfonik bir şiir olan Ölüm Dansı’nı besteler.
Monako pulunda Camille Saint-Saëns – İngiliz pulunda Ölüm Dansı sergileniyor
Salgın konusu Dan Brown’ın 2013’te yayınlanan “Cehennem” adlı yapıtında da işlenmiştir. Bu eserinde yazar virüs saldırısının merkezi olarak İstanbul’daki Yerebatan Sarnıcı’nı seçer.
KAYNAKÇA
Erhan Altunay: Gizemlerle Dolu Salgınlar Tarihi. İstanbul, 2021
Berna Arda: Batı Ortaçağı’nda Hastalık Kavramı. Ankara, 1997
Daniel Panzac: Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba, İstanbul, 1997
Nükhet Varlık: Osmanlılarda Veba, İstanbul, 2017
Yazar: Dr.Ahmet Doğan Ataman